Sürdürülebilirliği, geçmişte yaşamış ve gelecek nesillerde yaşayacak olan insan, hayvan, bitki, böcek ve mikrobiyal canlıların birbirlerinden istifade ederek yaşam döngülerini sürdürebilmek için oluşturdukları yaşam zinciri olarak adlandırabiliriz. Bu yaşam zincirinin en önemli teması tarımdır. Yaşam zincirinde; her canlının belli bir yaşam süresi vardır. Canlılar yaşam süresini tamamladığında kendinden sonra gelen farklı kategorideki canlılara besin olmaktadır. Örneğin; insan, hayvan veya bitkiler doğar, yaşar ve belli bir süre sonra ömrünü tamamlarlar. Daha sonra çürürler ve toprağa karışarak toprakta bulunan mikroorganizmalar tarafından besin olarak tüketilirler. Mikroorganizmalar bu besinleri tüketirken aynı zamanda besin değerlerini ayrıştırır ve mineral olarak toprağa kazandırır. Bu mineraller yeni bitkilerin besin kaynağı olarak yeni bir bünyede hayat bulurlar. İnsanlar, tarım yaparken dolaylı yoldan gübre olarak bu minerallerden istifade eder ve ürettiği ürünleri tüketerek yaşam döngüsünü sürdürür. Sadece insanlar değil tabi ki, bu döngüde aktif görev alan böcekler alemi de var. Bazı bitkiler için zararlı olan böcekler olduğu gibi, yararlı olan böceklerde bulunmaktadır. Yaprak bitleri bitkilerimize zarar verirken uğur böcekleri ise yaprak bitlerini yiyor. Arılar ise tozlaşmaya katkı sağlıyor. Örnekleri çoğaltabiliriz.

Anlaşılan o ki her canlının sürdürülebilirlik yaşam zincirinde belli görevi bulunuyor. Bu döngüde her canlı bir diğerine saygılı olmak zorundadır. Global dünyanın artan tüketim hızı bahane edilerek daha fazla üretim anlayışını benimseyen ticari ve endüstriyel üretimde, sürdürülebilirlik yaşam zincirine oldukça zarar verilmektedir.

Bu zararları şu şekilde açıklayabiliriz;

Daha fazla üretim için daha yoğun ve bilinçsiz kimyasal gübreleme ve pestisit kullanımı ile topraklarımızda bulunan mikroorganizmaların yaşam alanı daralmaktadır. Bu sebeple toprağa atılan gübrelerden istifade edilme oranı olumsuz etkilenir ve ayrıca toprak ph seviyesi de yükselmektedir Yıllar sonra toprak kalitesi düşerek organik maddeden yoksun çölleşmeye giden kalitesiz topraklar ortaya çıkmaktadır. Aynı zamanda yararlı böceklerin yaşam alanı da zarar gördüğü için zararlı böcekler için pestisit kullanımı artarak kısır bir döngü meydana gelmektedir. Yer altı suları zarar görür, sağlıksız ürünler ortaya çıkar ve insan sağlığı bozulacağından dolayı hastalıklar artmaktadır. Topraklarımızda sürdürülebilirliği sağlamak için gübrelemeyi bilinçli olarak yapmalıyız. Ahır gübrelerinin doğru şekilde yanmasını sağlayarak bolca topraklarımıza kazandırarak organik madde seviyesini arttırmalıyız. Yararlı böceklere yaşam alanları oluşturmalıyız. Kimyasal gübrelemeyi analize göre sadece ihtiyaç miktarı kadar kullanmalıyız. Mikrobiyal gübrelemeye de önem vermeliyiz. Mikroorganizmalar tarımın görünmez işçileridir. Tüm bunlara dikkat edildiğinde kimyasal gübreleme ve pestisit kullanımı ciddi miktarda azalacağından, tarımda işçilik ve maliyetlerde azalacaktır.

Sonuç olarak sürdürülebilirlik yaşam zincirinde, normalin dışında yapılan en ufak müdahale ile diğer tüm canlılar dolaylı olarak etkileniyor, sağlıkları bozulabiliyor ve belki de bu sebeple yaşamları son bulabiliyor.

Sürdürülebilir tanımda tohum etkisinin önemine de vurgu yapacak olursak,

Anadolu’muzun zenginliklerini saymakla bitiremiyoruz, her geçen gün yeni yöresel ve yerel ürünler tanıyabiliyoruz. Örnek olarak Akdeniz’de Hatay’ın Karakılçık buğdayı, Doğuda Kars – Ardahan bölgesinin Kavılca buğdayı ve Karadeniz bölgesinde ise Kastamonu’nun Siyez buğdayı gibi birçok yerel ve sürdürülebilir tohumlarımız bulunmaktadır. Bu yerel çeşitlilik sürdürülebilirlik açısından oldukça kıymetlidir. Bölgeye uyumlu çeşitler ekildiğinde o bölgenin iklim şartları ve yağış miktarlarıyla daha tasarruflu, kaliteli ve sürdürülebilir üretim yapılabilmektedir.

Yorum Yaz